Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Yemeklerimizin lezzeti için olmazsa olmazlarından biri de tuzdur. Yalnızca yemeklerde değil, aslında yaşamımız için gerekli olan tuz birçok kişi için tüketilmemesi gereken besinler arasında yer alıyor. Sakıncalı üç beyazdan biri olarak görülen tuzun yalnızca zararı olduğunu savunan isimlerden biri de Sibel Gözüyukarı Eyiler’di. Ancak bir gün babasının eve getirdiği bir şişe su her şeyi değiştirdi. İşte Sibel Gözüyukarı Eyiler’in tesadüf eseri eve gelen bir tuzla, önyargıları kökten değiştirecek girişiminin yolculuğu.
‘BABAMIN GETİRDİĞİ ŞEY SIVI TUZUN TA KENDİSİYMİŞ’
Sibel Gözüyukarı Eyiler, Kırıkkaleli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. İç mimarlık bölümünü başarıyla bitirdi ve mimarlık mesleğine başladı. Hayatının dönüm noktası ise babasının Kırıkkale yolculuğundan dönmesiyle başladı. Babası sık sık memleketi Kırıkkale’ye gider, oradaki kaynaktan eve tuzlar getirirdi. Bir gün babası yine Kırıkkale’den dönmüş, bazı kapların içine sıvılar koyarak bunları balkonlarında kurutmaya başlamıştı. Sibel Gözüyukarı Eyiler güneşte sıvının kristalleşerek tuza döndüğü görünce çok şaşırdı ve babasına bu tuzu nereden bulduğunu sordu. Babası Kırıkkale’nin Delice bölgesinde bembeyaz bir su kaynağı gördüğünü, sonrasında yanına gidip baktığında yerin altından çıkan suyun güneşte kuruyarak beyaz bir görüntü oluşturduğunu anlattı. Meraklı baba, bu kaynağı değerlendirmek istemişti ve kaynaktan eve getirdiği şey ise aslında ‘sıvı tuz’un ta kendisiydi. Babasının fikri başlarda bu tuzu çuvallayarak piyasaya sürmekti ancak Sibel Eyiler bu işi daha farklı yapmak gerektiğini düşündü.
Her zaman sağlıklı yaşamaya özen gösteren girişimci Eyiler, tuzun tamamen sağlıksız olduğuna dair duyduğu iddialarla hep tuzdan uzak durmuştu, sağlığı için çok zararlı olduğuna inanıyordu. Ancak babasının keşfi onun tuzla ilgili olan fikirlerini tamamen yıkıp geçti. Babasının eve getirdiği tuzdan sonra dikkat çekici bir şekilde medyada da sıklıkla sağlığımız için doğal tuz tüketiminin son derece önemli olduğuna dair haberler yer alıyordu. Babasının da tuza olan ilgisini gördükten sonra işin detaylarını merak etmeye başladı. Sibel Gözüyukarı Eyiler’in düşüncelerinde ‘Acaba haberlerde bahsedilen sağlıklı tuz bu tuz olabilir mi?’ soruları yer etmeye başladı. Önce tüketilmesi gereken tuzun ne dolduğunu, sonrasında ise ellerindeki tuzun gerçekten sağlıklı olup olmadığını araştırmaya koyuldu. Araştırmaları sonucunda ellerindeki tuzun bir kaynak tuzu olduğunu ve kaynak tuzlarının dünyada nadir bulunan ve dünyanın en kaliteli tuzu olarak kabul edilen tuz çeşidi olduğunu öğrendi.
Kaynak tuzları, yer altından çıktığı için yüzyıllardır var olan doğallığını koruyan, çevre kirliliğinden etkilenmeyen, bu yüzden de içerisinde mikroplastik, ağır metal gibi sağlığımıza zarar veren maddeler bulundurmayan nadir bir tuz çeşidi olarak tanımlanıyor.
‘ANALİZ EDİLMESİ İÇİN UZMANLARDAN YARDIM ALDIM’
Araştırmaları sonucu merakı daha da cezbolan genç girişimci, daha detaylı araştırma yapmak ve emin olmak için elindeki tuzu alıp analiz edilmesi üzere üniversite vb. kurumlara gönderdi. Çıkan sonuçları daha doğru yorumlayabilmek için de bazı uzmanlardan destek aldı. İşin sonucunda ise ellerindeki tuzun gerçek bir cevher olduğunu fark etti. Tuzun için tertemizdi, hem de o bölgede bulunan kırmızı toprak minerallerini topladığı için mineral değerleri oldukça yüksekti. Ayrıca sodyum oranı da diğer tuz çeşitlerine göre düşüktü. Hiç tuz tüketmeyen biri olarak ‘Tuz tuzdur’ algısının ne kadar yanlış olduğunu ve ellerindeki tuzun tüketilmesi gereken, sağlığa yararlı gerçek bir tuz olduğunu anladı. Edindiği bilgiler sonucunda öğrendiklerini herkese aktarması gerektiğini düşündü.
Ve sonunda babasının ticarete olan merakı Sibel Gözüyukarı Eyiler’in sağlıklı yaşam ve markalaşmaya olan ilgisiyle birleşti ve ortaya ‘Mayi Tuz’ çıktı. Memleketleri Kırıkkale’nin Delice ilçesinden çıkardıkları bu tuzu markalaştırmadan kısa bir süre önce markalarında isim düşündüler. Mayi eski Türkçede ‘sıvı’ anlamına geliyordu. Tuz kaynaklarının yerin altından sıvı olarak çıktığı için markalarının isminin ‘Mayi’ olmasına karar verdiler. Böylece Delice’den çıkan tuz hayatımıza girmiş oldu. Markayı kurmuşlardı kurmasına ancak bu tuzun müşterilere ulaşma yolculuğu nasıl olacaktı? İnsanlara ulaştırmak istedikleri tuzun doğal ve işlenmemiş olması gerekiyorsa o zaman işlemler sırasında çok dikkatli olmaları gerekiyordu. Yaşadıkları bu süreci genç girişimci Eyiler şu cümlelerle aktardı:
“Öncelikle yerin altından çıkan sıvı tuzu direkt olarak dinlendirme havuzlarına alıyoruz. Burada 24 saat kadar dinlendirdikten sonra kurutma havuzlarımızda kurutuyoruz. Sonrasında kuruyan tuzu öğütüp paketliyoruz. Sıvı tuzlarımız dinlendirme aşamasından sonra direkt olarak paketleniyor. Aromalı sıvı tuzlara ekstra olarak aroma eklemesi yapılıp sonrasında paketleniyor. Baharatlı tuzlarımız öğütme işlemi sonrasında baharatlarla harmanlanıp paketleniyor.”
‘YERİN ALTINDAN DİREKT SIVI OLARAK ÇIKIYOR’
Temelde üç çeşit tuzla yola başlayan Eyiler, tuzlarını çeşitlendirdi ve çalışmalarına hâla devam ediyor. Günümüzde birçok kişi tuzun zararlı olduğunu düşünürken, bazılarının da iyotlu ya da iyotsuz olarak hangi tuz çeşidinin kullanılması gerektiğini bilmiyor. Peki iyotlu tuz nedir? “İyotlu tuz, ince öğütülmüş yapıda ve iyot oranını artırmak için içerisine iyot ilavesi yapılan tuzdur” diyerek cevaplayan Türk girişimci Eyiler, “Tuz tebliği 5 kg altındaki öğütülmüş tuzlara iyot ilavesi yapmayı zorunlu tutuyor. Bizler de 5 kg altındaki öğütülmüş tuzlarımıza bu sebepten iyot ilavesi yapıyoruz. İyot bir katkı maddesi değil, sağlığımız için oldukça faydalı bir mineraldir. Özellikle çocuklarda büyüme, gelişme ve zeka gelişimini destekler. İyot tüketimi konusunda doktorunuzdan gelen herhangi bir yasak bulunmuyorsa iyotlu tuz tercih etmek daha doğru olabilir” ifadelerini kullandı.
Sibel Gözüyukarı Eyiler’in yolculuğu babasının sıvı bir tuz getirmesiyle başlamıştı. Sıvı tuzu diğer tuzlardan ayıran noktalardan biri de bu tuzun sonradan sulandırılmasıyla üretilmemesi, direkt olarak yerin altından sıvı halde çıkması. Eyiler’in verdiği bilgilere göre kurutulmuş tuzlar kuruma aşamasında bazı minerallerine kaybedebilirken sıvı tuzda böyle bir durum yaşanmaz. Yemeklerde rahatlıkla kullanılabilir. En kurtarıcı özelliklerinden biri tuzsuz yemeklerde kolaylık sağlaması. Örneğin pilav gibi sonradan tuz atmanın zor olduğu yemeklerde sıvı formu sayesinde yemekle kolayca bütünleştiği için pratik kullanım sağlıyor. Ek olarak bir bardak suya birkaç fıs sıkarak hazırlanan alkali su düzenli tüketildiğinde vücudumuzda elektrolit dengesini sağlaması sebebiyle sistemlerin daha sağlıklı çalışmasına yardımcı oluyor. Ayrıca yarı yarıya sulandırarak gargara ve burun spreyi olarak kullanıma uygun. Bu noktada aklınıza normal tuzu eriterek sıvı bir tuz yapabileceğinizi düşünebilirsiniz ancak kurutulmuş tuzu eriterek elde ettiğiniz sıvı tuz ile direkt kaynağından çıktığı haliyle paketlenen sıvı tuz mineral değerleri bakımından aynı olmuyor.
RAFİNE TUZLARDAN NEDEN UZAK DURMALIYIZ?
Gerçek bir tuzun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu artık biliyoruz ancak piyasadaki rafine tuzların varlığı da hatırı sayılır derecede çok. Bizler neden rafine tuzdan uzak durmalıyız? Türk girişimci Sibel Eyiler, “Rafine tuzlar genellikle deniz ve göl tuzlarından üretilir. Bu tuzlar içerisine çok fazla atık aldığı için mikro plastik ve ağır metal içerme ihtimalleri daha yüksek tuzlardır. Ayrıca rafine tuz üretilirken yüksek sıcaklıklara maruz kalır ve içerisine beyazlatıcı, akışkanlığı artırıcı ve topaklanma önleyici gibi maddeler eklenir. Bu kimyasal katkı maddeleri tuzun bütün faydalı yapısını bozar ve vücudumuzda birikerek çeşitli hastalıklara sebep olur. Rafine tuzun hiç topaklanmama sebebi bu katkı maddeleridir. Bu sebeplerden sağlığımız için rafine tuzdan uzak durmalıyız” diyerek sözlerini noktaladı.